Archive for 2013-04-28

4 Mayıs 2013 Cumartesi
25 Haziran1983 tarihinde dünyaya gelen ''Cristian Mark Junio Nascimento Oliveira Baroni'' kısa ismiyle Cristian Baroni, kariyerine ülkesi olan Brezilya'da başladı. Futbolculuk kariyerine Paulista'da başlayan Cristian sırasıyla Paranaense, Flamengo ve Corinthians'da forma giydi.




2008-2009 sezonunun bitiminin hemen ardından Fenerbahçe, Brezilya'dan Andre Santos ile beraber Cristian Baroni'yi transfer etti. 5 yıllık sözleşme imzalanan her iki oyuncu da gelince büyük ses getirdi. Fenerbahçe'ye gelir gelmez sadece 12 gün sonra Süper Kupa maçında Beşiktaş'a karşı oynadı. Geldiği ilk sezon defansif ortasaha ve zaman zaman ortasahanın ortasında forma şansı bulan Cristian, lig, Türkiye kupası ve Avrupa maçları olmak üzere toplam 38 maçta görev aldı. 38 maçın 34'ün de ilk 11 olarak başladı ve bu maçlarda toplam 3 gol attı. Kendisinden çok şey beklenmesine rağmen ilk sezonun da vasat performans sergileyen Cristian bir sonra ki sezonda 35 maçta forma şansı buldu ve skora doğrudan etki sağlayamadı .2011-2012 sezonunda kendini toparlayan Cristian daha çok ortasahanın ortasında görev almaya başladı. Etkili performans ortaya koyarak çıktığı 43 maçta 10 gol atıp takıma olumlu şeyler vermeye başladı.

Ne olduysa bu sezon başı oldu çünkü Cristian aklına Fenerbahçe'den ayrılmayı koymuştu. Geçtiğimiz sezon devre arasında olay yaratan bir klip çekerek Fenerbahçe'den gitmeyi adeta beynine kazımıştı. Corinthianslı futbol severlere seslenen Cristian, ''Volta Cristian'' yani ''Geri Dön Cristian'' adı altında bir klip çekerek bunu Corinthians'a gönderdi. Bu da o video;



Videoda; "Şu anda Türkiye'deyim, fakat Corinthians'a geri dönmek istiyorum. Herkes benim Corinthianslı olduğumu biliyor. Ve işte şimdi sizin desteğinizi istiyor, tüm Corinthians'ı yardıma çağırıyorum. Bu sizin ellerinizde. Geri dönmek istiyorum." dedi. Buna rağmen Fenerbahçe yönetime Cristian'a şans vererek, takımdan yollamadı. 

Bu olayın ardından performansında düşüş meydana gelen Cristian herkes tarafında olumsuz eleştirilerin hedefi olmaya başladı. Bunun yanında maçlarda sahada koşmaktan çok yürümesi tüm Fenerbahçeli taraftarların sinirlerini hoplattı. Bir çok maçta top alıp oyunu yönlendirmesi gerekirken top almaktan kaçtı. Fenerbahçe hücuma çıkarken daha çok ortasaha yayının gerisinde top beklemek yerine ortasaha çizgisine yakın olup, oyunu yönlendirmek namına çabalamamaya başladı. Bu da gerek tribündeki ve gerekse ekran başındaki taraftarlar tarafından çokça eleştiri oklarının hedefi oldu.



Benim yazıya başlamadan önce kafam da olan asıl olayı HAKETMEDİĞİ MAAŞ'ıydı. Ama öncesinden de bahsetmek istedim. Futbolun en adaletsiz yanı futbolcuların kazancıdır bana göre ve bunun en başında her zaman Cristian Baroni'yi görürüm. Niye mi? Sebebi çok açık; onuruyla, şerefiyle, terinin son damlasıyla mücadele veren isimlerin yanında yürüyerek, etkisiz, alıngan bir biçimde oynayan, giydiği o formayı haketmeyen ve bunların yanında çekmiş olduğu video, taraftara yaranma çabaları...

Cristian Baroni'nin Fenerbahçe'den kazanmış olduğu paralara girmeyip, geride kalan 3 sezonu değerlendirmeye katmayacağım. Sadece bu sene kazandığı paranın üzerinde duracağım. 2012-2013 sezonunda yıllık garanti ücreti 1.8 milyon €, maç başı aldığı prim 10 bin € ( 400 bin € ile sınırlı ). Ayrıca ekstra kazandığı Yani bu sezon Cristian Baroni 2.2 milyon € ücreti garantiledi ve cebine koydu. Yani şuan ki döviz kuru ile 5 milyon 170 Bin Türk Lirası. Bunu ben Türkiye'de yaşayan bir insanın maaşıyla kıyaslamak istiyorum. Yakın çevremde maaşını bildiğim kişi babam olduğu için onun maaşı üzerinden işlemler yapacağım. Babamın yıllık kazancı yuvarlayarak 75 Bin TL (babam iş veren olduğundan maaşı yüksek). İş saatleri ise sabah 8:30 akşam 19:00, sadece pazar günleri tatil. Belirtmek istediğim nokta ise Cristian Baroni'nin 1 yıldığı aldığı maaşı normal şartlar altında çalışan birinin ömrü boyunca kazanamayacağı. Babamın ise çalışma hayatına 20 yaşında başladığını varsayarsak 90 yaşına geldiğin de Baroni'nin bu sezon kazandığı ücreti kazanacağını görüyoruz. Bir tarafta emek verilerek 70 yılda kazanılan para, diğer tarafta ise hakedilmeden 1 yılda kazanılan para...



Aslında belirtmek istediğim şey sadece Cristian açısından değil, tüm futbolcular açısından. Fakat Cristian üzerinden kurgulamamın sebebi, sadece göze batışı ve net olarak haketmeyişi. Daha yüksek ücret alan futbolcular da var ama hakediyorlar. Çünkü onlar terinin son damlasına kadar mücadele ediyor.

Hiç mi seveni yok bu adamın? Elbette var ve bunu sosyal paylaşım sitelerinde çokça görüyoruz ama bunun sebebi oyunu değil, saçları... Daha çok kızlar tarafından seviliyor.

Velhasıl kelam benim için Fenerbahçe'nin en kötü ismidir Cristian Baroni. Benim için Fenerbahçe'nin istenmeyen adamıdır. Onu da sebepleriyle yazmaya çalıştım. Git artık  ''Cristian Mark Junio Nascimento Oliveira Baroni'' ...


https://twitter.com/BakFurkan

GALİPTİR BU YOLDA MAĞLUP

Maç yazısını yazmak için duygularımın biraz dinmesini bekledim. Anca kendimi toparlayabildim diyebilirim. Malum, taraftar açısından büyük yıkım oldu Benfica maçı.

Maç öncesi herkes tura inanmış bir şekilde maçı bekledi. Bunu en büyük sebebi, İstanbul'da oynanan ilk maçtaki futboldu. O maçı gözümüzün önüne getirirsek eğer; Fenerbahçe'nin kusursuza yakın bir mücadele gösterdiğini hatırlarız. İkinci maçta da buna yakın bir oyun beklemiştik, ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

Maça çok hızlı başladı ev sahibi ekip. Arkasına taraftarının da desteğini alan Benfica, sağdan Salvio-Maxi ikilisi, ileride Lima-Cardozo, solda Gaitan ve orta sahada Matic-Perez gibi etkili ayakları ile oyunu bir anda Fenerbahçe yarı sahasına yıkmayı başardı. Bunda Fenerbahçe'nin önemli eksiklerinin olması da büyük etkendi tabii. Fakat bunların hiçbirisi bahane değildi perşembe günkü maç için.



Baskılı başlayan Benfica daha ilk 10 dakika dolmadan Gaitan ile golü buldu. Golde Selçuk Şahin'in bir anlık uyuklaması belki de turu götüren nedenlerden birisi oldu. İlk golün ardından rakip durmadı. Saldırmaya, hücum etmeye devam etti. Bir ara baskıyı çok iyi kırdık, akabinde bir penaltı ile durumu 1-1'e getirdik. Bizim için böyle bir deplasmanda, böyle bir gol inanılmaz olmuştu. Tribünler ve oyuncular o dakikan sonra yaklaşık 7-8 dakika büyük bir boşluğa düştüler. Tam o sırada alışık olduğumuz pas oyununa geçiş yapmıştık. Ama tribünlerin bir anda yeniden ateşlenmesi anında sahadaki oyunculara da yansıdı. Benficalı oyuncular bu ateş ile gaza gelirken bizim oyuncularımızda panik havası oluştu. Belkide turu götüren de bu oldu. İşte tam bu panik ortamında ne olduğunu anlayamadığımız bir anda Benfica 2-1 öne geçti Cardozo ile. İlk golde olduğu gibi savunmamız yine bir anlık uyumuştu bu golde de. İlk yarıda bu skorla sona erdi.

İkinci yarıda ise senaryo aynıydı. Yine Fenerbahçe kalesi önünde oynanan bir karşılaşma izledik. Zira oradan savunma yaparak turu geçmemiz imkansızdı, ve öylede oldu. Rakibin korkutucu şekilde gerçekleştirdiği hücumlara belli bir dakikaya kadar direnebildik. Ardından Cardozo filelerimize 3. golü bıraktı. Golde yine panikleyen savunma yapısı ve ne yaptığını halen anlayamadığım Bekir'in hatası vardı.

Turu bizden alıp Benfica'ya veren iki şey vardı; 1) Tecrübesizlik, 2) Panik havası. Bu iki unsur dün çok açık şekilde belliydi. Sahada sakin oynayan iki adamımız vardı; 1) Dirk Kuyt, 2) !9 yaşındaki Salih Uçan. Geriye kalan 9 oyuncumuz da çok heyecanlılardı. İlk maça ne kadar iyi hazırlandırlarsa, ne kadar motive oldularsa bu maça bir o kadar kötü hazırlanmışlardı. Sonuç olarak Aykut Hoca'nın dediği gibi: ''Olmadı, yapamadık.'' . Canınız sağ olsun demekten başka söylenecek bir şey yok. Gurur duyduk !



Bunlara ek olarak; geçen maçta cezalı duruma düşen Webo ve Mehmet Topal, sakatlanan Meireles bu maçta yoktu. Maç içinde Selçuk ve sahanın en istekli adamı, hücumdaki en etkili silahımız Gökhan'da sakatlanarak oyunu terk etmek zorunda kaldı. Bunlar üst üste binince Luz Stadı'ndan turla çıkmak neredeyse imkansızdı. Bu yüzden kızamıyorum. Alkışlıyorum hepsini, teker teker..



Sonuç olarak; Fenerbahçe UEFA Avrupa Ligi'ne yarı finalde veda etti. Hemde 1 gol ile. Bu kaybediş bir son değil, bir başlangıç olarak yorumlanmalı bana göre. Büyük bir tecrübe, büyük bir gurur oldu hepimiz adına. Klişe haline gelmiş bir söz vardır; ''Galiptir bu yolda mağlup'' diye, işte bu söz bizim durumumuzu özetliyor bence. Evet, perşembe günü mağlup olduk elendik. Lakin camia olarak bu turdan gerekli dersleri çıkarırsak, gerekli tecrübeyi edinirsek gelecek yıllarda ne kadar hayırlı bir mağlubiyet olduğunu hep beraber anlarız diye düşünüyorum. Yolumuz açık olsun !

GALİPTİR BU YOLDA MAĞLUP

Posted by Unknown
3 Mayıs 2013 Cuma
TEŞEKKÜRLER FENERBAHÇE

Yazıma oyuncularımıza ve hocalarımıza teşekküre ederek başlamak istiyorum. Avrupa'da kazanılan başarıda hepsinin emekleri çok büyük. 

Fenerbahçe'nin Avrupa yolculuğu Vaslui maçları ile başladı. Romanya futbolunun çıkışta olan takımıydı Vaslui. İlk maç İstanbul'da 1-1 bitmiş, rövanş maçı ise 4-1'lik skorla geçilmişti. O 4 atılan stadyumda ise Vaslui daha önce Avrupa maçı kaybetmemişti. 

Vaslui maçlarının ardından Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalmak için Spartak Moskova engeli çıktı bu sefer Fenerbahçe'nin karşısına. Kağıt üzerinde bu turun zor geçeceği aşikardı. Nitekim öylede oldu. İlk maç Rusya'da 2-1 kaybedildi. İkinci maç ise 1-1'lik beraberlikle sonuçlandı. Fakat o dönemde Spartak Moskova karşılaşmasından daha çok Alex konusu ile ilgileniyordu kulüp. Hocamız Aykut Kocaman'ın, bu turda Alex'i kullanmak istememesi büyük tepkiye yol açtı. Hoca bunu Alex'e de açıkladığını söylemişti halbuki. Ama gerek taraftar, gerek basın bu konuda hocayı yerden yere vurmaktan çekinmedi. O dönemde o kararını bende destekledim. Spartak maçlarında Alex'in varlık gösterebilmesi zor görünüyordu. Zira kaptan sezona iyi başlayamamış ve yaşı da bir hayli ilerlemişti. Sonuç olarak Fenerbahçe yine Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalamamıştı. 



UEFA'da kuralar çekilmiş ve grupta; AEL Limassol, Marsilya ve Borussia Mönchengladbach ile eşleşti Fenerbahçe. Kimi otoriteler gruptan çıkamaz, kimisi ise zorlanmaz yorumunda bulundu. Kağıt üstünde zor rakipti hepsi. 

İlk maç Marsilya ile İstanbul'da oynandı. Dramatik bir şekilde 2-2 sonuçlanmıştı karşılaşma. 2-0 önde götürülen karşılaşma, son saniye gelen gol ile 2-2 bitmişti. Karşılaşmadan sonra konuşulan konu ise hocanın değişiklikleriydi. Kimilerine göre Alex'in o maçta oyundan çıkması yanlıştı. Hoca ile Alex arasındaki gerginlik bu maçtan sonra giderek zirve yaptı zaten. Ve nitekim bu olaylar birikerek Alex'in sonu oldu.

İkinci maç Almanya'da Borussia Mönchengladbach ile oynandı. Fenerbahçe ve Aykut Kocaman'ın kader maçıydı diyebiliriz bu maç için. Alex gitmişti, taraftar bu maç için son şansları diyordu. Nitekim Kocaman ve öğrencileri bu son şansı inanılmaz değerlendirerek, Almanya deplasmanından 4-2'lik galibiyetle yurda döndü. Oyun olarak tatmin edici bir Fenerbahçe izlemişti herkes. Oyuncuların ve hocanın kendine güveni de gelmişti diyebiliriz.

Üçüncü maç AEL Limassol deplasmanındaydı. Fenerbahçe zorlandığı karşılaşmayı Egemen'in golüyle 1-0 kazanmıştı. Gruptan çıkma adına umutlar giderek artıyordu. Arayı soğutmadan dördündü maçta AEL Limassol, Kadıköy'de de 2-0'lık skor ile geçilmiş, ve Fenerbahçe Fransa'ya grup liderliği için gitmişti. Marsilya'da deplasmanında Bekir'in jeneriklik golüyle 1-0 galip gelen Fenerbahçe grubu lider bitirmiş, üstüne üstlük Avrupa kupalarında gruplarda bir sezonda en çok puan toplayan Türk takımı olmuştu. ( 13 puan )



Son maç ise formalite maçı olan Borussia Mönchengladbach maçı idi. Yedek oyuncularla çıkılan karşılaşma 3-1 kaybedilmişti.

Bir üst turda rakip Belarus'un BATE Borisov takımıydı. Bütçe ve kadro kalitesi olarak Fenerbahçe'nin çok çok altında bir ekipti BATE. Deplasmanda oynanan ilk maçta gol sesi çıkmamıştı. Fenerbahçe; Meireles'in o maçta gördüğü kırmızı kart nedeniyle, karşılaşmayı 86 dakika 10 kişi devam ettirmek zorunda kalmıştı. Rövanşta ise İstanbul'da rakibini 1-0 mağlup eden Fenerbahçe adını son 16'ya yazdırmıştı. 

Son 16 turunda rakip Çek Cumhuriyeti'nden Viktoria Plzen olmuştu. Bir önceki turda olduğu gibi, yine kağıt üstünde kolay bir karşılaşma olarak görünüyordu. Fakat Plzen küçümsenmeyecek bir takımdı, zira Avrupa kupalarında kendi evlerinde sadece Barcelona'ya kaybetmiş bir ekiplerdi. Son yıllarda yükselen futbolları, ve son yıllarda sürekli Avrupa kupalarında olması da cabası. İlk maç deplasmanda oynandı. Fenerbahçe, tabir yerindeyse eğer şahane bir oyun oynamıştı rakibine karşı. Oyunun 90 dakikasında topu ayağında tutan, rakibini sahadan silen bir takım izlemiştik. Bu güzel oyun skora da yansımış, Fenerbahçe Webo'nun golüyle deplasmandan 1-0'lık avantajla dönmüştü. Rövanş maçının kolay geçesi bekleniyordu. İlk yarının son dakikalarında genç Salih'in golüyle 1-0 öne de geçmişti Fenerbahçe. İkinci yarıda biraz çekilen takımımız golü yemiş ve son dakikalarda ecel terleri dökerek turu geçmişti. Fakat her şeye rağmen maç sonunda Ercan Taner'in; ''Fenerbahçe çeyrek finalde!'' cümlesi her şeyi unutturmuştu. Amsterdam'da oynanacak final maçı içinde umutlar iyiden iyiye artmaya başlamıştı.

Çeyrek finalde rakip İtalya'nın köklü ekiplerinden Lazio idi. UEFA Avrupa Ligi'nde namağlup olan Lazio, otoritelere göre Fenerbahçe'nin en ciddi sınavıydı. İlk maç İstanbul'da oynanmış ve Fenerbahçe 2-0'lık net bir skorla namağlup rakibine ilk yenilgisini tattırmıştı. Sahada dersini iyi çalışmış bir Fenerbahçe vardı o maçta. Ne yaptığını bilen oyuncular, ikinci yarı rakibinde 10 kişi kalmasıyla sahadan silmişti İtalyanları. Rövanş maçına rakip Lazio hızlı başlamıştı. Fenerbahçe akıl almaz şekilde geri çekilmişti İtalya'da. Nitekim 60. dakikada gol yenmişti. O dakikadan sonra kulübeden gelen Salih hamlesi, Fenerbahçe'yi rahatlatmıştı. Salih oyuna girer girmez golü bulan Fenerbahçe, son dakikaları rahat geçirmiş ve tarihinde ilk defa yarı finale çıkmıştı. Taraftarın dilinde ise şu cümle vardı: ''Gidiyoruz Amsterdam'a ! ''



Yarı finaldeki rakip Portekiz'den Benfica takımıydı. Zor geçileceği bilinen bir karşılaşmaydı. Rakip 38 maçtır yenilmiyordu. Çok sistemli bir takım olan Benfica'da namağlup unvanını tıpkı Lazio gibi Kadıköy'de bırakacaktı. İlk maçta herkesi mest eden bir Fenerbahçe vardı sahada. Amsterdam'da oynanacak final için mücadele eden oyuncular hepimizin göğsünü kabartmıştı. Fakat ilk maçın sonunda pekte hak edilmeyen bir tabela oluştu: Fenerbahçe 1-0 Benfica. Kaçan penaltı, direkten dönen 2 top ve kendi sahasına hapsolan bir Benfica. Yine de maçtan sonra herkesin finale çıkacağımıza inancı tamdı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı.

Rövanş maçı Portekiz'de oynandı. Luz Stadı'nda oynanan karşılaşma Benfica'nın 3-1'lik üstünlüğü ile sona ermiş, Fenerbahçe yarı finalde turnuvaya veda etmişti. Hüzün, gurur, gözyaşı hepsi bir aradaydı. Sahada inanılması güç şekilde hücum eden bir Benfica vardı. Daha ilk 10 dakika dolmadan golü de buldular. Golden sonra da durmayan Benfica, 2. gol için saldırıyordu ki 23. dakikada Fenerbahçe penaltı kazandı. Kuyt'ın golü ile durum 1-1'e geldi. Umutlar yine yeşerdi bu golle. Fakat Fenerbahçe oyunu tutamadı bir türlü. Rakibin inanılmaz ofans gücü, kusursuz bir seyirci desteği ile birleşince Fenerbahçe'nin de direnci kırıldı. İlk yarı bitmeden 2. golü de buldu Benfica. Fenerbahçe'nin yemesine alışık olmadığımız cinsten bir goldü diyebiliriz. İkinci yarıda da değişen bir şey olmadı. Benfica yine oyunu Fenerbahçe yarı sahasına yıkmış, bütün seken topları almıştı. Belki de Fenerbahçe bu sezon ilk defa bu kadar çaresiz kalmıştı. Portekiz temsilcisi karşısında direnemedi oyuncularımız. Aykut Kocaman'ın da dediği gibi; ''Olmadı, yapamadık..'' 



Bu sezondan genel bir kanı çıkaracak olursak; bu sene görülen yarı final Fenerbahçe tarihinin en büyük başarısıdır. Bu başarı hoca ve oyuncularındır. Bu yarı final bir son değil bir başlangıç olmalıdır. Tecrübe kazanılmalıdır. Gelecek sezon başı dik şekilde, tekrar yapabiliriz diyerek yola çıkılmalıdır. Bu sene yaşatılan gururun daha büyüğünü bu camia yaşayacak, bunda en ufak bir şüphem yok. 

Bu başarıyı gölgelemeye çalışanlarda oldu elbet. Şans faktörü çok öne sürüldü mesela. Evet, kurada şanslıydık. Fakat bunların hepsi futbolun içinde olan şeyler. Fenerbahçe bu sezon istediğinde neler yapabileceğini herkese gösterdi bana göre. Devamı da gelecektir. Hocaya ve oyuncu grubuna güvenim tam bu yolda. 



Başarının diğer güzel noktası da, geçen sezon gönderilmediğimiz Avrupa kupalarında çok geçmeden, 1 sene sonra, yarı finali gördük. Onca yaşanan kaos, gruptan çıkılamaz denen takım rakiplerini birer birer turnuva dışına itmiş ve yarı finalde 1 gol ile elenmişti. Bu başarı sadece alkışlanır. Hocasından oyuncusuna kadar. Hepsine teşekkürler..

TEŞEKKÜRLER FENERBAHÇE

Posted by Unknown

Hürriyet

Sitemizi Takip Edin

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Sayaç

Copyright © Furkan'ın Klavyesinden -Volkan ASLAN- Powered by Blogger - Designed by Volkan Aslan